-Hakan Yılmaz ÇEBİ- Toplumu Aydınlatma Hareketi-
İthaf : Emperyalizmle mücadeleye önderlik eden merhum General Cevat Rifat Atilhan' ın, aziz hatırasına hürmetlerimle...
TÜRKİYE’NİN PETROL SAVAŞLARI
“BİR ANKARA HATIRASI…”
Bu konuyu ilk defa 1995 yılında şimdilerde Türkiye’nin en çok satan gazetesi olmakla övünen ancak içinde bulunduğumuz yıllarda ciddi habercilikten uzaklaşmış gazetenin birinde, gündüz baskısında “Petrolü Yabancılara Bıraktık” gece baskısında ise “Petrolü Ele Bıraktık” manşet haberiyle Türkiye gündemine taşıdım. Daha sonra her defasında yeni bilgiler ekleyerek çıkardığım kitaplarla bu mücadeleyi her şart ve şerait altında vermeye çalıştım. Zira tüm milli ve manevi değerler yetimin, dulun, tüyü bitmemiş yavrularımızın, halkımızın hakkı ve emanetidir. Bu emanetlere sahip çıkmayıp, grup, cemiyet, parti veya şahsi menfaatlerine arslan kesilenler herhalde “İlahi mizana” gireceklerini unutuyor olsa gerekler.
Çok şükür birkaç yıldır neredeye her hafta Türkiye’de petrol bulundu haberleriyle karşılaşıyoruz. Karadenizimiz’e araştırma gemileri gelirken, özellikle sürekli uyardığımız Güneydoğu Bölgemizde araştırmalar, ciddi sondajlar yapılıp, müjdeli haberler alıyoruz. Demek ki mücadele edilince oluyor…
Lakin bu mücadele kolay olmuyor. Yalnız kalıyorsunuz, işleriniz bozuluyor iş hayatınıza haliyle tüm hayatınıza ambargo koyuluyor. Namerd bir ölüm planı her yönden peşinizde geziyor. En acısı da dost dediklerinizi dahi yanınızda bulamıyorsunuz.
2006 yılında “Bu Topraklarda Petrol Var” başlıklı kitabımız referans gösterilip petrol hakkında Meclis’te sıkı bir soruşturma başlatılsın diye iktidardaki partinin milletvekili tarafından davet edilmiş, baş başa bir hafta ne yapabiliriz diye görüşmüştük.
Daha yola çıktığım andan itibaren şeytani nefesler peşimdeydi. Lakin gözümüzün ne kadar kara olduğunu bildikleri için açık bir tehdit ve engelle değil de örtülü bir şeytanlıkla geleceklerini hissediyordum. Bu amaçla Ankara’da daha önce ”Petrol Fırtınası”kitabının da yazarı merhum Raif Karadağ’ın da başına gelen otel odalarında meçhul ölüm listesine eklenmemek için dayımın oğlunun evinde kalmaya karar vermiştim. Ancak o gece evi kalabalıktı ve kayınpederi misafiriydi. Bu durumu öğrendiğimde vakit geç olmuştu haliyle o saatten sonra yeni bir akraba evi bulmak için kimseyi rahatsız edemezdim. Neticede kendisinin de daire müdürü olduğu Orman Bakanlığı’nın misafirhanesinde kalmaya karar verdim.
Misafirhaneye giden bir araca bindim. Gece geç saatti, unutup kimliğimi yanıma almadığım için problem yaşadık, görevliye internete gir arama motorlarına Hakan Yılmaz Çebi yaz malumat alırsın deyip kaydımı yaptırdım. Bu arada referansım olan dayıoğlunu da aramışlar, o da kaydımız yapıldığı halde niye böyle bir problem yaşadığımızı anlamamakla birlikte, bu küçük sıkıntıdan dolayı benden özür diledi.
Kaydım yapıldıktan sonra, içimden gelen bir hisle odama çıkmadan evvel misafirhanenin oturma salonunu insanları etüd ederek dolaştım. Hiç de hayırlı bir elektrik alamadım. Suratları gibi içleri de kara insanlar vardı. Orman Bakanlığının personelinin dışında burayı irtibat noktası gibi kullanan gölgeleri uzun birileri (!) vardı.
Her zaman olduğu gibi alıcılarım, içimdeki “sekineyle” beraber de olsa, şahsıma karşı bu gece operasyon olduğunu söylüyordu.
Gece yarısına doğru misafirhanedeki odama çıktım.
Ve inadına kapıyı kapatmadım.
Odayı hazırlayanlar her türlü tezgahı ayarlamışlardır dedim. Böylesi durumlarda, kontr sürprizlar yapmak lazımdı. Kaçarsan kovalanırsın… En iyi taktik her türlü riske rağmen tavşan olacağına ölümüne tazı olmaktır.
Güneydoğu’da askeri vazifemi yaptığım yıllardaki gibi ayakkabılarımı çıkarmadan yatağın dışında tutarak sırtüstü uzandım. Her an yaşanabilecek arbedeye mukavemet edebilmek için.
Kapıyı anahtarlamadım, banyodaki terliğin tekini alarak nasıl olsa kapının açılması için kapı kolu aşağıya inecek deyip, kapı koluna terliği yerleştirdim. Bunu her an sürprizi beklerken uykuya geçersem kapı kolu aşağıya doğru indiğinde “terlik yere düşsün” ve seste uyanmama vesile olsun diye idi. Aslında derinlemesine anlayamadığım içsel davranışlardan biri de diyebilirim buna zira bir terliğin kapı açılıp yere düştüğünde ne kadar yararı olabilir ki…
Diğer taraftan, insanları değişik şekillerde izsiz-pürüzsüz ortadan kaldırma teknikleri vardır.
Damardan verilen et suyu gibi.
Bir dönem merhum Başbakan Turgut Özal suikastini de soruşturan Uğur Tünük isimli başsavcı, kendisiyke sık sık görüştüğümüz anların birinde “damardan verilen etsuyu hiçbir iz bırakmadan kaldırır adamı ortadan” demişti.
Neyse,
Allahtan fazla beklemedim, uzandıktan bir süre sonra odamın kapısının anahtar deliğiyle oynanmaya başlandı. Ardından kapı kolu aniden indi. Tam yataktan sıçrarken terlik öyle bir yere düştü ki, sanki terlik değil de ses bombasıydı. Kapıda panikleyen iki kişiden gelen patırtılı sesler duydum. Kapıya koşup açtığımda tahmin ettiğim gibi parkeli iki kişinin koridoru hızla döndüğünü merdivenelere doğru koşup uzaklaştıklarını kıl payı gördüm.
Tebessüm edip, öylesine bir oyundu çok şükür ucuz atlatıldı deyip odaya girdikten sonra hala aklımın almadığı sesi çıkaran terliği elime alıp inceledim. Terlik değil adeta çoraptı yani en hafif plaj terliklerindendi.
Tahmin ettiğiniz gibi. Her zaman olduğu gibi ilahi kudretin işiydi bu!
Çok şükür hayatımız hep bu kutsi trafiğin himmetiyle geçti.
İçimdeki sekine yat aşağıya bu da öylesine bir oyundu deyip, olabildiğince rahat bir uykuya geçtim.
(…)
Ankara’dan İstanbul’a otobüsle dönerken iki sivil polisin güvenlik takibindeydim. Bolu’da bir tesiste mola verilince namaz için mescide girdim. Arkamdan geldiler, yakınlık kurmak istediklerini kaçak göçek hareketlerle de olsa belli ediyorlardı. Hatta bir ara bir tanesi bana doğru göz teması sağlamasa da işittirerek biri imam olsa da beraber namaz kılsak dedi. İçimdeki “sekine” iyi insanlar olmalarına rağmen yine de mesafe yine de mesafe nasihatinde bulundu.
Ve bir süre sonra Hırant Dink cinayeti ve burada da Yeni Petrol Yasası gündeme geldi. İzninizle işin o kısmını kitabın ilerleyen bölümlerinde Vakit yazarı Hasan Karakaya’nın sağolsun bu konudaki mücadelemizi dile getirdiği köşe yazısıyla hatırlatacağız.
Sevgili okurlarım, ülke değerleri bir milletin onuru ve namusudur. Ülke evlatlarının geleceği olan bu konunun peşini hep birlikte bırakmayalım lütfen. İnanın Güneydoğu bölgemiz başta olmak üzere Türkiye’nin pek çok sahasında petrol ve diğer enerji yataklarımızın işletildiğini gördüğümüzde “Büyük Türkiye’nin” inşasına katkılarımıdan dolayı şükredip, şeref duyacağımız nice günlerimiz olacaktır.
Dualar ve dualarınızla sizleri Alemlerin Rabbine emanet ediyorum.
Hakan Yılmaz ÇEBİ
-Yeşilışık-